Yaşam su misali hızla akıp gidiyor. Zamanı durdurmayı şu ana dek kimse başaramadı. Geriye dönüp baktığımızda keşkeler yaşamış olmak herkes için üzücü olsa gerek. Kontrolsüz geçen günlerin ardından geçmişle hayıflanmayı kimse istemez sanırım. Ama maalesef bir çoğumuzun ortak sorunu zamanı yeterince doğru kullanamamak.
Çocukluktan başlayalım isterseniz; kendimizi bilmeye başladığımızda, ağabeylerimiz ve ablalarımız gibi hemen üniforma giyip ilkokula gitmeye heves ederiz. İlkokula başladığımızda sınav telaşlarına kapılıp bir an önce iyi bir liseye kapağı atıp liseli olmak isteriz. Sınav maratonu başladı mı artık bitmek bilmez. Üniversite sınavının hazırlıkları ise kimisi için tam bir kâbustur. Tüm adaylar zamanın nasıl geçtiğini anlamadan hızlıca üniversiteli olma çabası içerisine girerler. Üniversiteli olunca da koşturma bitmez tabii ki. Lisansüstü eğitim mi yoksa bir an önce işe başlayıp hayata atılmak mı derken kendinizi birden bire mezun olmuş bulursunuz. Artık tek özleminiz iş güç sahibi olup kariyer yapmaktır. Eğer erkekseniz bir de askerlik macerası vardır. Bir an önce askerliğe başlayıp teskere alarak hürgeneral olmak için şafak adı altında gün sayarsınız. Askerliğinizi yaptınız, bir de eliniz ekmek tutmaya başladıysa bu seferde kısmet arayışları başlar. Hayırlı bir eş adayı buldunuz mu, düğün seronomisi start almış demektir. Heyecanla hazırlıkları yaparken bir yandan da şu düğün olsa da evlilik hayatına geçsek deriz. Evlendikten sonra da süreç tüm hızıyla devam eder. Artık anne-baba olma sevdası başlar. Çocuk sahibi olduktan sonra döngü başa döner, çocuğunuzu okutmak, onun geleceğine yatırım yapmak, ona iş güç edindirebilmek, onu evlendirmek derken aile büyüğü olarak sorumluluklarınızı yerine getirmeye çalışırsınız. Bir de bakmışsınız ki emeklilik çağınız yaklaşmıştır. Artık nihai hedefiniz bir an önce emekli olup huzur dolu sağlıklı bir gelecek yaşamdır. Bir gün bakarsınız, beklediğiniz an gelir, emekli olmuş biri olarak hey gidi günler diyerek geçmişe özlem duymaya başlarsınız. Günümüz insanının en büyük çelişkisi bu olsa gerek; hep geleceğe yönelik hamle yaparken vardığımız nokta da arkamıza dönüp geçen günleri ararız.
Gelelim konumuza; anı kurtarmak mı yoksa anı yaşamak mı? Sadece geleceğe odaklanmak, zamanın nasıl geçtiğini anlamamak ve bir noktadan sonra geçmişe dönmek anı kurtarmak olsa gerek. Anı kurtarmak ise bir süre sonra anlık yaşamaya götürür bizi.
Yaşanan günü hissedebilmek ve hissedilen bir ana anlam katabilmek anı yaşamaktır. Anı yaşayan, yaşadığı ana kalite katmış demektir. Ruh sağlığımızı korumanın en önemli tüyolarından biri de şimdi ve burada diyerek anı yaşayabilmektir. Anlık yaşamak sorumsuzluğu çağrıştırabilirken anı yaşamak sorumluluğu hissetmektir.
Söylendiği gibi; geçmiş geçmişte kaldı, gelecek gelmedi, elde var şimdi. Bunu fark ettiğimizde hayatın çarkı bizden yana dönmeye başlamış demektir. Aksi taktirde kısır döngüden kurtulabilmemiz oldukça zor.
Uzman Psikolog Yücel Sözer
|